top of page

Gerçek Yetenek Yönetimi




Sir Ken Robinson yıllaca geleneksel eğitim biçiminin yaratıcılığı öldürdüğünü anlatan kitaplar yazmış, konuşmalar yapmış, Elvis'in okul korosundan atılışını, büyük müzisyenlerin -neredeyse hiç birinin- dehalarının aslında okulda müzik öğretmenleri tarafından farkedilmediğini ironiyle ve etkileyici bir biçimde anlatmıştı. ''Yetenek derindedir, onu aramanız, uygun şartları oluşturmanız gerekir, sonra bunları rafine edersiniz, geliştirirsiniz'' beni en çok etkileyen cümlelerindendir.


Yeteneklerini bilmeyen insanlar gerçekte içlerinde ne olup bittiğini de tam olarak bilmiyor. Üstelik bir konuda çok iyi olmamız bizim o konuyu gerçekte sevdiğimizi de göstermiyor Oysa sadece sevdiğimiz bir alanda yetenekli oluyoruz. Sevmediğimiz bir işte çalışıyorsak da tahammül ediyoruz; mutsuzlukla, bazen depresyona girerek, bazen başka bağımlılıklar geliştirerek yan yollara saparak oyalanıyoruz.


Konfiçyus; sevdiğimiz bir işte gerçekten çalışıyor gibi olmadığımızı söylüyor.

Elbette sevdiğimiz işi yapmanın da zorlukları var ama bu tahammül değil, sadece bizim kendimizi keşfetmemizin aracı.


Hisler bizim doğru yolda olup olmadığımızın en büyük göstergesi. Zorluklara rağmen iyi hissediyorsak doğru yoldayız demektir.


Kaç kişi yaptığı işle bağlantıda yani aslında kendisini nasıl hissettiridiğinin farkında? Kaç kişi bağlantıda olmayı umursuyor?

Aslında herkes mutlu olmanın peşinde, aldığı ücret iyiyse de mutlu olduğunu düşünüyor.


İnsanın mutlu olduğunu düşünmesi mutlu hissetmesi için iyi bir başlangıç peki yeterli mi?


Sevdiği işi yapan kişi sevmediği bir işte zaman harcayan kişiye göre daha mutlu olabilir. Sevdiği işi yapan kişi kendi doğal kaynaklarını o iş için kullananır ama sevmediği işi yapan kişi büyük olasılıkla işi görevsel bağlamda değerlendirecektir. Sevmediği işi yapan kişi aldığı ücret ne olursa olsun kendini zaman içinde tükenmiş, depresif ve mutsuz hissedebilir. Oysa işini severek yapan kişi yeteneklerini ve kendini daha fazla keşfedebilir, işe de daha önce öngörmediği katkılar getirebilir. Konuya hem çalışan hem şirket açısından kısa ve uzun vadeli bakmak makro ve daha incelikli bir bakış açısı gerektiriyor.


İşin niteliğinden başka önemli olan diğer bir unsursa; çalışılan ortamın nasıl olduğu. Sir Ken Robinson'ın bahsettiği geleneksel eğitim anlayışı bana göre geleneksel yönetim anlayışı için de geçerli. Her şeyin ne olduğuna baştan karar vermiş, çalışanlardan görev tanımı adı altında bunu bekleyen kurumların çalışanlarından da en yüksek katkıyı beklemesi, yaratıcılığı işlerine getirmelerini beklemesi mümkün olmuyor.


Çalışanlarının yetenekleri yani derinlerde saklı doğal kaynakları aslında bir şirketin de doğal kaynakları. Bu kaynakları farkeden ve önemseyen şirketlerin bugün giderek artmasıysa en büyük umudumuz. Daha açık bir zihinle yönetilen şirketler daha mutlu bir toplumun da temel taşı.






























Bana göre geleneksel yönetim biçimleri de aynısını yapıyor.

 
 
 

Comentarios


bottom of page